30 Temmuz 2016 Cumartesi

Türkiye'deki Fiber Altyapı Sorunu İçin Ortak Altyapı Şirketi Kuruluyor!

Turkcell Superonline, Vodafone, Türksat ve Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği (TELKODER) üyesi şirketler, Türkiye'deki fiber altyapı sorununa çözüm bulmak amacıyla ortak altyapı şirketi kurmayı planlıyor.

TELKODER Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Ata Arıak, ortak altyapı şirketinin duyurulması amacıyla düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, telekomünikasyon sektörünün ayağındaki en önemli pranganın altyapı sorunu olduğuna dikkati çekerek, altyapı konusunda yetersizlik, dengesizlik ve rekabetsizlik bulunduğunu, bu sorunların da gelişimi engellediğini söyledi.

Altyapı ve fiber konusunun çözülmesinin 4,5G'nin hayata geçmesi ile daha da önemli hale geldiğini vurgulayan Arıak, şunları kaydetti:

"Biz uzun zamandır altyapı ve fiberin her yana götürülmesi ile ilgili çalışmalar yapıyoruz. 4,5G'den sonra Kaan Bey (Turkcell Genel Müdürü) ve Gökhan Bey'in (Vodafone CEO'su) ortak altyapıya ilişkin görüşleri yansıdı. Bunun üzerinde kendiliğinden bir görüşme trafiği oluştu. Ben dahil oldum, epey mesafe katettik. Daha sonra Türk Telekom'u da davet ettik. Fakat bulunduğumuz aşamada Türk Telekom'un bu çalışmaya katılmasının henüz mümkün olmadığı ortaya çıktı. Daha sonra elinde çok değerli bir fiber altyapı bulunan Türksat aramıza katıldı. Biz burada aşağı yukarı telekomünikasyon işletmecilik sektörünün yüzde 55-60'ını aynı ortak görüş üzerinde bir araya getirdik. Ortak çalışmanın iki somut sonucu olacak. Biri, herkeste ayrı ayrı var olan ama kullanılamayan atıl kapasiteler beraberce kullanılabilecek. İkincisi de yeni yatırımların paylaşılarak, yüklerin azaltılarak birlikte yapılması mümkün olacak."

Bu ortaklık manzarasının Türkiye'nin ihtiyacı olan yatırım konusunda güveni ifade etmesi adına önemli olduğunu vurgulayan Arıak, ortaklık yapısında bağlayıcı birtakım kurallar belirlendiğini, yasal ve fiili tekel istemediklerini, rekabeti sağlayacaklarını, rekabeti engelleyici rol üstlenmeyeceklerini, tüm sektör paydaşlarına eşit davranıp ayrımcılık yapmayacaklarını, bunu sağlamak için şirkette yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğu ve başkanın bağımsız üyelerden oluşacağını bildirdi.

Elinde altyapı bulunan şirketlerin makul şartlarla diğerlerine kiralama yapması gerektiğini belirten Arıak, Türkiye'de kağıt üzerinde çözülse de bahsedilen konunun fiiliyatta çalışmadığını, elinde bu altyapı olan kuruluşların rakiplerine kullandırmama eğiliminde olduğunu söyledi.

Yusuf Ata Arıak, ortak altyapı kurulmasının son derece önemli olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Başardığımız zaman örnek olacak bir çalışmadan bahsediyoruz. Dünyada başarılı olmuş örnekleri gibi, başarılı olmamış örnekleri de var. Bunun için uluslararası danışmanlık firmalarından danışmanlık hizmeti almamız gerekiyor, o çalışmalarımız sürüyor. Teknik çalışmalarımız yürüyor. Türkiye'nin bu andan itibaren ihtiyacı olacak fiber altyapı konusunda, tam rakam söylemek mümkün olmasa da, 30 milyar lira civarında bir yatırım gerekeceği tahmin ediliyor. Eğer ortak altyapı şirketi olmazsa bu parayı şirketler harcamak zorunda, vatandaştan da bunu almak zorunda. Ortak altyapı şirketi olursa maliyet paylaşılacağı için ekonomiye büyük katkısı olacak, yatırımlar hız kazanacak."

Arıak şirketlerin ortak hedefte birleşerek maliyetleri düşüreceğini, maliyet düşüşünün de vatandaşa ve Türkiye ekonomisine katkı sağlayacağını vurguladı.

Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Arıak, "Şu an elinde en geniş anlamda fiberi olan kuruluşun buraya katılmasını samimiyetle istedik ve kendileriyle konuştuk. Şartlarımızın kabul edilmesi durumunda Türk Telekom ve başka şirketlerin buraya katılması mümkün." dedi

Ortak altyapı şirketinin tüketiciye faydalarına ilişkin soru üzerine de Arıak, şunları kaydetti:

"Çok kuvvetli bir ağırlık merkezi oluşturuyoruz. Bu önce rekabet demek, sonra da bu rekabetin sonucunda tüketiciye çok büyük fırsat demektir. Gereksiz yatırımları kullanılabilir hale getirebilirsek, bundan sonra yapılacak yatırımları paylaşarak yapabilirsek, o bahsedilen 30 milyarlık yatırımın 20 milyar lirasının vatandaşın sırtına binmemesi demek. Tüketici doğrudan bu işten faydalanacak. Tüketicinin üstüne gereksiz bir yük gelmeyecek."

Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu da paylaştıkça artan tek kaynağın bilgi olduğunu belirterek, "Türkiye'nin 2023 hedeflerine ulaşmasını istiyorsak Türkiye'nin bilgiye en hızlı, en ucuz şekilde ulaşmasını sağlamamız lazım. Bu ortak altyapı şirketinin Türkiye'nin bilgiye erişimini hızlandıracak, bilgiyi işlemesini kolaylaştıracak, bilgiyi saklamasını güvence altına almasını sağlayacak bir altyapı sağlayacağını düşünüyoruz. Ve tüm hizmet sağlayıcılara hizmet zenginliği alanından gerçekten verimliliğe odaklı bir rekabet ortamı yaratacak. Biz bu şirketi kapalı da tutmak istemiyoruz, her türlü yatırımcıya açık olmalı." diye konuştu.

Vodafone Üst Yöneticisi (CEO) Gökhan Öğüt ise Türkiye'nin içinden geçtiği zor günlerde hep birlikte olmanın büyük önem taşıdığını kaydederek, "Sektörümüz için çok tarihi bir gün ama onun ötesinde Türkiye içinde çok önemli bir gün... Ortak altyapı şirketi kurma irademiz, çok önemli bir ilk adım, bu adımın mimarlarından biri olmak da Vodafone Türkiye'yi son derece mutlu ediyor ve gurur veriyor." dedi.

Dijital dönüşüme olan inançlarına değinerek dijital dönüşümü temel alan bir "gigabit toplumunun" Türkiye'yi ve dünyayı en güzel geleceğe götüreceğini belirten Öğüt, şunları kaydetti:

"Bu gigabit toplumunun da altyapısı kişilerin, nesnelerin, bireylerin, kurumların 1 GB ve üstü hızlarla, gecikmesiz, gerçek zamanlı internet erişimi ile sağlanacak. Bunun yapılabilmesi için de bir an önce fiber altyapının kurulması gerekiyor. Bu yüzden bizler bir araya gelerek Türkiye'de hızlı bir şekilde fiber altyapının kurulması için duyduğumuz isteği, iradeyi paylaşıyoruz.

Bu ortak altyapıya önem veriyoruz. Bu iradenin de bundan sonraki dönemde, hızlı şekilde dünya çapında bağımsız uzmanlar tarafından fizibilitesinin çalışılması, bir yandan da ortak altyapı şirketinin hayata geçebilmesi için önündeki engellerin kaldırılmasının gerçekleşmesi için her türlü desteği vermeye hazırız."

Öğüt, Türkiye'nin potansiyeline inandıklarını ifade ederek, "Türkiye'deki yatırımlarımıza devam etme kararlılığındayız ki bunun en önemli göstergelerinden birini bugün burada gerçekleştiriyoruz." dedi.

Türksat Genel Müdürü Cenk Şen, Türkiye'nin olağanüstü günlerden geçtiğini belirterek, "Yaşadığımız elim olayda biz de hedeflerden bir tanesiydik. Yaşanan darbe girişiminin ilk anlarından itibaren Türksat olarak, demokrasiye sahip çıkarak, her koşulda milletimizin ve devletimizin hizmetinde olmaya devam ediyoruz." dedi.

Şen, Türksat'ın aynı zamanda Türkiye'deki kablo altyapısının sahibi ve işletmecisi olduğunu hatırlatarak, "Söz konusu altyapı üzerinde sayısal TV ve geniş bant hizmeti sunuyoruz. Bugün 23 şehir merkezinde 1 milyondan fazla aboneye 4,5 milyon metrelik fiber üzerinden hizmet veriyoruz ki bu önemli bir altyapı. Bu altyapıyı daha etkin kullanmak amacıyla oluşturulan bu ortak altyapı şirketinin paydaşı olarak destek vermeye devam edeceğiz." şeklinde konuştu. Verilen bilgiye göre, ortak altyapı şirketi ile ilgili çalışmalar başta Rekabet Kanunu ve Elektronik Haberleşme Kanunu olmak üzere ilgili mevzuatta öngörülen tüm düzenlemelere, izinlere ve yetkilendirme şartlarına uygun bir şekilde yürütülecek.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

28 Temmuz 2016 Perşembe

Franchising Girişimci Markalar İçin Risk Unsuru mu?

Şirketler, yayılma ve bilinirliğini artırma arzusuyla franchising sistemini kurumlarına entegre ediyor. Marka değeri ve müşteri deneyiminin bir sözleşme ile bir başka firmaya kiralanması olarak tanımlanan franchising sistemi, yapılan yanlış uygulama ve denetlemeler nedeniyle kurum ve marka algısına zarar verebiliyor. Franchise sisteminin getirileri olduğu kadar götürüsü de olabiliyor. 

Peki, Franchising Girişimci Markalar için risk unsuru mu?

"Franchise sisteminin her zaman için marka değerini koruyarak planlanması ve uygulanması gerekiyor." diyen Destek Group Genel Müdürü Mehmet Emre Vural, Franchising'in Girişimci Markalar için bir risk unsuru olup olmadığını şöyle anlatıyor: 

"Firmaların müşteri odaklı yaklaşımı benimsediğinin en önemli göstergesi, şube altyapısını geliştirerek müşteriye dokunabilmektir. Fakat franchise, yalnızca şube açma yetkisi vermek değil, marka değerini ve müşteri deneyimini de teslim etmek anlamına geliyor. Dolayısıyla dikkat edilmesi gereken bir takım hususlar söz konusu. 

Franchising modeline geçmeden önce uzman desteği ile kapsamlı araştırmalar yapılmalı ve çalışmaya başlanmalı. Yine, ilgili markaların tescillenmiş, varsa ayırıcı teknoloji ve buluşların patentlenmiş olması kritik önlemlerden birisi. Öyle ki markasını distribütörüne veya franchise’ına kaptıran çok fazla yatırımcı bulunmakta.

Franchising verilecek ülkelerin tespiti ve bu bölgelerdeki rekabetin anlaşılması da büyük önem taşıyor. Kar maksimizasyonuna uygun modelin belirlenmesi ve hedef ülkelerde iş yapmak için franchising sözleşme koşullarının o ülke koşullarına uyumu, hukuki uygulanabilirliği gibi konuların incelenmesi son derece kritik aşamalardır.

Franchising esasen ana bir sözleşme ve münhasırlık üzerine kurulduğundan dolayı sözleşmenin içeriği ve ülke hukukuna uygun yönetimi, dış kaynak ve danışmanlığı gerekli kılmakta. Bu noktada firmaların danışman kullanarak ilerlemelerinde fayda var.

Franchising modeline geçerken yine dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise royalty bedelinin belirlenmesidir. Royalty bedeli, marka değerleme raporuna göre belirlenmelidir. Franchising modelinde, ana firmanın gelirlerini nasıl oluşturacağı önemli ve dikkat isteyen bir konudur. Giriş bedellerinden ciro primine, kampanya katılım iskontolarından royalty değerlerine kadar konunun incelenmesi, pazara ve ürüne göre modellenmesi gerekir. Royalty bedelinin bir marka değerleme raporuna dayandırılması, vergisel açıdan da önemli avantajlar sağlamaktadır.

Bir diğer aşama ise franchise veren firmaların, şubelerinin marka konseptine uyumları ve müşteri memnuniyetini takip etmeleridir. Özellikle üretimden satış yapan pek çok yerel firmamızda bu konunun sorun olduğu açıktır. Ne yazık ki birçok yerel firmamız, şubelerinin marka konseptine uyumları ve müşteri memnuniyetinde standart yakalama konusunda sorunlar yaşamaktadır."

Destek Patent kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

26 Temmuz 2016 Salı

Anadolu Ajansı Darbe Girişiminin Kitabını Hazırladı!

Anadolu Ajansı, FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişiminin kronolojisini ve darbe girişimi sonrası tepkileri ele alan "Dakika Dakika FETÖ'nün Darbe Girişimi" isimli kitap hazırladı.

Anadolu Ajansı (AA), FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişiminin kronolojisini ve darbe girişimi sonrası tepkileri ele alan "Dakika Dakika FETÖ'nün Darbe Girişimi" isimli kitap hazırladı.

TSK içindeki FETÖ mensubu cuntacı bir grup tarafından başlatılan, ancak milletin de büyük desteğiyle 16 Temmuz'da püskürtülen darbe girişiminde yaşanan tüm gelişmelerin, AA muhabirlerinin anlık haberleri ve olay anındaki fotoğraflarıyla kronolojik bir sıraya göre derlendiği kitap, "tarihi bir belge" niteliği de taşıyor.

Kitapta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısı doğrultusunda Türk halkının sokaklara çıkarak darbe girişimine direnmesi, muhalefet liderlerinin ve medyanın darbeye karşı ortak tavrı, tüm dünyadan siyasetçilerin darbe girişimine yönelik tepkileri ve Türkiye'ye destek açıklamaları da çarpıcı fotoğraflar eşliğinde yer aldı.

Darbe Girişimi Kitabı Vatandaşa Ücretsiz Dağıtılacak

Dünyanın dört bir köşesindeki Türklerin, FETÖ'nün darbe girişimine tepkilerinin de yansıtıldığı kitapta, darbeye direnirken şehit düşenler, yaralananlarla darbe girişimi sonrası gözaltılar, açığa almalar ve tutuklamalar, 20 Temmuz itibarıyla ortaya çıkan rakamlara göre AA infografikleriyle sunuldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın olağanüstü hal (OHAL) ilanına ilişkin açıklamalarına da yer verilen kitap hakkında bilgi veren Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Şenol Kazancı, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Milletimizin feraseti ve cesareti, başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız olmak üzere siyasi liderlerimizin dik duruşu, medyamızın da örnek kararlılığı ve dayanışmasıyla püskürtülen bu darbe girişimi 'bir daha yaşanmasın' diye tarihe not düşecek bir çalışma hazırladık. Milletimizin bugün yazdığı 'kahramanlık destanı'nın anlatıldığı bu kitap, gelecek nesillerin de bu destandan ders çıkarmasını ve vatanına her zaman sahip çıkmasını sağlayacaktır.

Anadolu Ajansı, kuruluş amacına uygun olarak Kurtuluş Savaşımızda nasıl bu milletin yanında durmuş ve milli mücadeleyi haberleştirmişse, 15 Temmuz darbe girişiminde de milletin yanında gururla durmuş, aynı azim ve cesaretle gelişmeleri takip etmiş ve haberleştirmiştir. Bu vesileyle, tüm muhabirlerimize ve çalışanlarımıza da teşekkür ediyorum."

AA'nın hazırladığı "Dakika Dakika FETÖ'nün Darbe Girişimi" isimli Türkçe ve İngilizce basılan kitap, halka ücretsiz dağıtılacak.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

23 Temmuz 2016 Cumartesi

Kriz Anlarında Bilgi Kirliliğinin Önüne Geçmek Mümkün Mü?

Bugün sosyal hesaplarını başarıyla kullanan, okuyucusuyla interaktif ilişkiye önem veren ve hatta takipçilerinden beslenen yayınların sadık okuyucularının omuzlarında yükseldiğini görüyoruz. Kullanıcılar kendi içeriklerini, ürettikleri bilgileri milyonlarla paylaşabiliyorlar. Ancak tüm bu içerik kontrolsüzce ortaya saçıldığında ortaya dev bir bilgi kakofonisi çıkıyor. Özellikle kriz dönemlerinde bu bilgilerin doğruluğu hayati olabiliyor ve kişisel bir öncü filtreleme mekanizmamız olması da bu krizlerin şiddetini azaltabiliyor. Mesela Gezi döneminde ortaya çıkan ‘kesin bilgi mi?’ sorusu yine kullanıcılar arasında oluşan haber doğruluğunu onaylama/süzme mekanizmasından başka bir şey değildi…

İletişim Kanalları Açık Olmalı

Kriz durumları zamanın en kritik olduğu anlar. Saniyelerin, dakikaların önemli olduğu bu anlarda iletişim kanallarının açık olması oldukça önemli. Ülkemizde hemen her terör saldırısından sonra gelen güvenlik amaçlı yayın yasakları ve sosyal medya yavaşlatmaları bu süreçte maalesef olumsuz rol oynuyor. İletişim kanallarını tamamen kesmek yardıma ihtiyaç duyanların seslerinin duyulmasını engellerken, hayati bir organizasyonun hızla gerçekleşmesinin de önüne geçiyor. Öte yandan sansür olarak algılanan bu yavaşlatmaların ülke imajımız için olumlu olduğunu da söyleyemeyiz. Bugün dünyanın hemen her ülkesinde yaşanan terör olaylarında, devletlerin böyle bir yasağa başvurmak bir yana tam tersine iletişim kanallarını tamamen açtıklarını, hatta sosyal medyayı etkin bir şekilde kurbanların yakınlarına ulaşmak, halkı bilgilendirmek ve sakinleştirmek için kullandıklarını görüyoruz.

Bilgi Arttıkça Kirlilik de Artıyor

Etrafta dolaşan bilgi arttıkça doğruyu bulmak da bir o kadar zorlaşıyor. Yanlış bilgiler de en az doğru bilgiler kadar hızlı yayılıyor, öyle anlar oluyor ki dünyada ne olup bittiğine dair bilgiye haber kanalları ya da gazetelerden çok daha hızlı şekilde, sosyal medyadan ulaşıyoruz. Mesela son dönemde yaşanan terör olaylarında görgü tanıklarının paylaştıkları bilgiler ilk olarak sosyal medya aracılığıyla yayıldı. Okur / izleyici de çok kanallı ortamla giderek dönüşüyor. Artık kimse bir gazeteyi eline alıp satır satır okumak istemiyor. Bunun yerine beğendiği bir cümleyi tweet atabilmek, yayınla/ yazarla interaktif ilişki kurabilmek, tıklamak, favorilere atıp sonra okuyabilmek istiyor. Bunu anlayan dünyanın önde gelen yayınları takipçilerini ‘ortak bir amaç uğruna bir araya gelen insanlar’ olarak konumluyor ve bir işbirliği yapıyor. Bilgi alışverişinde bulunmak, onların yorumlarını almak, olay yerinden görsel/video alma konusunda da onlara güveniyor.

Twitter En Hızlı Bilgilenme Ağı

Bilginin en hızlı yayıldığı ağ şüphesiz ki Twitter. Bu hız özellikle kriz anlarında bir yandan inanılmaz bir avantaj sağlarken yanlış veya dikkatsiz ellerde ciddi silaha dönüşebiliyor. Yalan bir haber çok takipçisi olan bir kullanıcı aracılığıyla bir anda milyonlarca insana ulaşabiliyor. O zaman da delinin birinin kuyuya fırlattığı taşı çıkarmak mümkün olmuyor. Çok kısa bazı güvenlik kontrolleriyle bu tip manipülasyonların önüne geçebilirsiniz.

Profili İnceleyin

Paylaştığınız içeriğin kim tarafından yayıldığına bakın. Kişinin profilini ve diğer tweetlerini inceleyin. Ayrıca hesabın ne zaman açıldığını kontrol edin. Yeni açılmış, daha önce birkaç tweeti olan hesaplara şüpheyle yaklaşmakta fayda var. Resmi kurumlarda çalışan kişiler yerine resmi kurum hesaplarını izleyin ve buradan gelecek açıklamaları dikkate alın. ‘Filancanın şurada çalışan amcası’ndan gelen bilgilere itibar etmeyin.

Görsel Kullanımı Hassas

Özellikle kriz durumlarında paylaşılan yaralı, ölü, patlama gibi fotoğrafl arın kullanımı toplumda infiale yol açabiliyor. Olumsuz duygular ve haberler çok daha büyük bir iştahla paylaşılıyor. Halbuki bu görselleri kontrol etmek oldukça kolay… Google ana sayfadan görsellere girip oradan da elinizdeki görseli arama çubuğuna yerleştirerek (veya URL’sini girerek) rahatlıkla görselin kontrolünü yapabilir daha önce farklı bir olayla ilişkilendirilip ilşkilendirillmediğini anlayabilirsiniz. ‘Bayrampaşa’da patlama’ diye paylaşılan fotoğrafın çok farklı bir olaya ait olduğunu görebilir, sorumsuzca insanları panikletmenin vicdan azabını yaşamaktan da kurtulursunuz. Günün sonunda akılcı, sakin davranmak ve basit birkaç taktik uygulayarak bilgi kirliliğinin önüne geçmek elimizde. Aynen çevre kirliliği gibi sosyal medyayı da temiz tutmak lehimize… Milyonlarca bilginin serbestçe gezindiği bir ortamda önümüze gelen bir bilgilere şüpheci yaklaşmakta fayda var. Özellikle kriz anlarında sorumlu paylaşımlarla istenmeyen durumların önüne geçebilir, yurttaş gazeteciliğinden iyi bir not alabilirsiniz…

İçeriklere Dikkat

Sosyal medyada özellikle siyasi gündemin yoğun olduğu kriz anlarında sıkça bilgi kirliliğine denk gelebiliyoruz. Bu gibi durumlarda, özellikle resmi kurumlar tarafından yapılan açıklamaları dikkate almakta fayda var. Onların sosyal medya hesabını takip etmeye (özellikle Twitter), doğru bilgilere ulaşmaya çalışın. Doğruluğunu ve kaynağını kanıtlayabildiğiniz tüm bilgi ve belgeleri siz de paylaşın. Özellikle paylaşımlarınıza kaynakça, bilgi ve diğer ek dökümanları ekleyerek bilgi kirliliğinin önüne geçmeye çalışabilir, yurttaş gazeteciliğinin başarılı bir sınavını verebilirsiniz.

Facebook Jandarma

Sürekli yayılan bir yanlış bilgi. MİT’in ya da Jandarma Genel Komutanlığı’nın “Sosyal Ağ Bildirgesi” gibi bir belgesi yok. Yapmadığınız paylaşımdan ceza almazsınız. Ayrıca verilerinizin kullanılması durumunda TCK kapsamında sorumluluğu Facebook’a devredemezsiniz. Facebook’ta böyle bir güvenlik açığı da yok.

Dünya kaynaklı haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

21 Temmuz 2016 Perşembe

Nihat Zeybekci: "Ekonomimiz Üretmeye Devam Ediyor!"

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Türkiye ekonomisinin sağlam temellere sahip olduğunu belirterek, "Yaşanan darbe girişimine rağmen ekonomimiz üretmeye devam etmektedir." dedi.

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Türkiye ekonomisinin sağlam temellere sahip olduğunu belirterek, "Yaşanan darbe girişimine rağmen ekonomimiz üretmeye devam etmektedir." ifadelerini kullandı.

Zeybekci, Twitter hesabından, Fethullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sonrası ekonomiye dönük değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye ekonomisinin sağlam temellere sahip olduğuna işaret eden Zeybekci, "Yaşanan darbe girişimine rağmen ekonomimiz üretmeye devam etmektedir. Tüm ekonomik kurumlarımız görevinin başındadır ve aziz milletimize hizmet etmeye devam etmektedir." ifadelerini kullandı.

Zeybekci, dış ticarete ilişkin rakamları da anımsatarak, mayıs ayında ihracatın değer bazında yüzde 5,9 düşerken, miktar bazında yüzde 16,5 arttığını, ithalatın ise değer bazında yüzde 10,9 gerilerken, miktar bazında yüzde 7,7 yükseldiğini kaydetti.

Bu yılın ilk 5 ayında ihracatın miktar bazında yüzde 3,3 artış sergilediğini belirten Zeybekci, "Yani ülkemiz daha fazla mal satıyor ancak küresel düzeydeki talep durgunluğu ve fiyat seyri nedeniyle değer olarak ihracatımız azalmakta." değerlendirmesini yaptı.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

19 Temmuz 2016 Salı

Ülkemizdeki Doğal ve Organik Ürünler Sektörü Exponatura'da Buluşuyor!

Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere, dünya genelinde doğal ve organik ürünlere olan talep her geçen gün artıyor. Coğrafi konumu ve verimli toprakları sayesinde Türkiye organik ürün üreticilerinin tercih ettiği ülkeler arasında yer alıyor.

Türkiye’deki 1 milyar dolarlık doğal ve organik ürünler pazarında 60 binin üzerinde üretici yer alıyor; ihracat miktarı ise yaklaşık 400 milyon dolar. Dünya’da ve Türkiye’de her geçen yıl büyüyen doğal ve organik ürünler sektörü, bu yıl 3-6 Kasım 2016 tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleşecek Exponatura Fuarı’nda bir araya gelecek.

Fuar kapsamında doğal ve organik ürün üreticilerini ve distribütörleri buluşturacak “Distributor Buyer Wanted” programının 100 milyon dolarlık iş hacmi oluşturması bekleniyor. Exponatura, katılımcı marka sayısı ve ziyaretçi bazında sektörün Türkiye’de uluslararası çapta gerçekleşen en büyük fuarı olma özelliğini taşıyor.

Tureks Uluslararası Fuarcılık organizasyonu, T.C Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın desteğiyle bu yıl 8.si düzenlenecek olan Exponatura’da doğal ve organik yiyecekler, içecekler, diyabetik ürünler, bitkisel ilaçlar, vitaminler ve bitkisel kozmetik ürünleri gibi birçok ürün grubunun yanı sıra “Bal Yılı” konsepti kapsamında doğal bal çeşitleri ve arıcılık ürünleri de yer alacak. Dört gün sürecek fuar kapsamında; iş fırsatlarını maksimum düzeye taşımak, katılımcılar ve distribütörler için verimli bir iş platformu oluşturmak amacıyla “Distributor- Buyer Wanted Program” organize edilecek.

Doğal ve Organik Ürünler Pazarı Her Yıl Yüzde 10 Büyüyor

Türkiye’de son dönemde çok geniş bir ürün yelpazesine ulaşan doğal ve organik ürünler pazarı, son 10 yıldır çift haneli büyümesiyle dikkat çekiyor. Önümüzdeki 5 yılda meyve-sebze, tekstil, bakliyat, kuruyemiş, meyve suyu gibi farklı kategorilerde her yıl ortalama yüzde 15 ile 35 arasında büyüme öngörülüyor. Üretimin yüzde 90’ının ihraç edildiği iç piyasada dev şirketler de bu alana yatırım yapmayı sürdürüyor. Pazarda gelecek vaad eden ürün gruplarının başında ise bebek gıdaları geliyor.

Hedef 100 Milyon Dolarlık İş Hacmi

Yurtdışından katılımcı ve ziyaretçileri de ağırlayan fuarla ilgili olarak açıklama yapan Tureks Uluslararası Fuarcılık Genel Müdürü Nergis Aslan; “Bu yıl fuarda Almanya, Hollanda, Suudi Arabistan, İran, Çin, Bulgaristan ve Türki Cumhuriyetlerin aralarında bulunduğu birçok ülkeden firmaları ve ziyaretçileri ağırlayacağız. Türkiye’deki şirketlerin her geçen yıl organik ürünlere ilgisi artıyor ve global pazarda yer almak istiyorlar. Geçtiğimiz yıllarda katılımcılardan aldığımız geri dönüşleri değerlendirerek ürün üreticilerini ve bu ürünlerin dağıtımını yapacak firmaları buluşturacak “Distributor Buyer Wanted” programını hayata geçiriyoruz. Program, distribütörlerle görüşmek isteyen üreticilerin zamandan ve maliyetten tasarruf etmelerini sağlayacak. Sisteme kayıt yapan firmalar birbirlerine randevu vererek fuar esnasında görüşme fırsatı yakalayacak. Program sayesinde bu yıl 100 milyon dolarlık iş hacmi oluşmasını bekliyoruz” dedi.

Exponatura Fuarı hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz http://exponatura.net/ web adresini ziyaret edebilirsiniz.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

16 Temmuz 2016 Cumartesi

Firmanızda Hayal Müdürü Kullanmayı Düşünür Müsünüz?

2014 yılının en inovatif seçilen şirketleri içerisinde bizden herhangi bir firma yok maalesef. İşin ilginç yanı dünyanın en ciddi markalarının bile sonlarda yer alıyor olması. Airbus 33. sırada mesela; Boeing ise 34. sıraya yerleşerek bir sonraki yerini almış.

İşin enteresan yanı dünyanın en inovatif ilk on sıralamasına giren firmaların iş dünyasını hem insan kaynağı ve hem de çalışma modelleri anlamında derinden sarsan firmalar olmuş olması. Bu ilk on firmaya cirosal olarak baktığımızda ise diğerlerini birkaç kez katladığını görüyoruz.

Listenin en başında olan firma, bilineceği üzere Apple. Ve yine biliyorsunuz bu firma üretime hiç girmedi ve de hiç girmeyeceğini iddia ediyor. Ne diyor; “bütün paramı en iyi olduğum şeye yani, ara yüz tasarımına yatıracağını” söylüyor. Aslında Apple için bütün yatırımını hayal gücüne yatıran firma da diyebiliriz.

Sıralamada ikinci olan firma ise Google. Hizmet üreticisi olan bu firmanın yaptığı işler şu ana kadar piyasanın bildiği yöntemlerle değil tam tersi çalışma anlayışlarıyla yapılan bir özelliğe sahip. Ve dolayısıyla çalışma anlayışlarında da hiyerarşiyi aynı zamanda yerle bir etmiş olan bir firma. Misyonu iki kelime: “izinsiz inisiyatif.” Yani çalışanlarının izin almadan firma içinde inisiyatif kullanmalarına kapılarını açık bırakmış. Bunu duyan bizim firma liderlerimizin tüyleri diken diken oluyordur, herhalde.

Üçüncü en inovatif firma Samsung. Büyük bir dönüşüm ve gelişim içersinde olan firmanın tek yaptığı şey inovasyona anormal derecede yatırım yapması. Çin’de silikon vadilerine yaptığı yatırımların haddi hesabı yok.

Dördüncü en inovatif firma ise Microsoft. Esnek çalışma anlayışlarında öne geçen firma yenilikçiliğe ödediği para ile dünya liginde ki yerini korumaya devam ediyor.

Beşinci en inovatif firma IBM. Bu firma ise dünyanın en yaratıcı zekâlarını bir araya getirmesi ile ünlü. Diplomalarla değil kreatif zekalarla ilgileniyor.

Altıncı en inovatif firma ise...

Müşteri hassasiyetlerini adım adım yakından takip eden firma gün geçmiyor ki bir inovasyon yapmasın. Büyümesini borçlu olduğu tek şey, sadece “müşteri için daha ne yapabilirim?” sorusuna inovatif cevaplar bulmaktan ibaret.

Evet, sıralamalar böyle gidiyor. BMV bile bu elli inovatif firma sıralamasında 18. sırada. Ford ise bir sonrasında 19. sırada yerini almış bulunuyor.

Neden ilk on firmadan bahsettim ve ayrıca açıklama ihtiyacı hissettim? Sizinde gördüğünüz gibi ilk altı ve hatta ilk ona giren firmalara baktığımızda geçmişleri 15 yıl yok bile. Üçüncü sırada olan Samsung firması daha eski olsa da tam olarak atağa kalkması inovasyona yaptığı büyük yatırımlardan sonradır.

Demek istediğimiz şu: dünyanın en fazla ciro yapan, en hızlı büyüyen firmaları eski çalışma ve üretim anlayışlarını yerinden etmiş, bilinen kalıpları kırmış olan firmalar. Bu firmaların yaptığı en iyi şey firmanın yaratıcılığını geliştirmek ve değişimi değişmez bir kural olarak yaşam modellerine uyarlamak.

Bunun için birçokları bünyelerinde hayal departmanı kurdu ve başlarına “hayal başmüdürü” atadılar bile. Bizler duyduğumuzda hala dalga geçiyoruz ama bu departmanın ne kadar işe yaradığı ortaya koydukları ürünlerden ve piyasada yaptıkları etkilerden belli. 

Bizim firmaların hala devam eden otuz yıllık yönetim ve üretim anlayışlarıyla bu sıralamalara girme imkânı sıfır. Dönüp bir bakalım dünyaya, nereye doğru ve nasıl gidiyor? Hangi bilindik anlayışları yerinden sökerken yerlerine hangisini koyuyor. 

Hayal olmadan bir ileri adım atmamız artık mümkün değil.

Biraz ezber bozalım..

Makalemizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

9 Temmuz 2016 Cumartesi

Dijital Dünyada Fiziksel Ofislere İhtiyaç Kalmayacak!

E-Marketer raporuna göre, 2016 yılı başında internete bağlanan kullanıcı sayısının 3 milyarı aşması, dünya genelinde tablet kullanıcı sayısının 1 milyarı geçmesi bekleniyor. Raporda, 2019 yılına gelindiğinde, dünyadaki her iki kişiden birinin internete bağlanacağı öngörülüyor. Küresel çapta bağımsız araştırmalar yapan Censuswide tarafından yapılan diğer araştırma ise teknolojinin gelecekte iş hayatını nasıl değiştireceğini gözler önüne seriyor. ABD, İngiltere ve Almanya’dan 9.000 beyaz yakalının katıldığı araştırmada, mobil iş gücünün önemine dikkat çekiliyor. Katılımcıların yüzde 69’u istenilen yerden çalışabilme esnekliğinin önemine değinerek, dijital dünyada fiziksel ofislere ihtiyaç olmadığını belirtiyor.

Belirli aralıklarla anket ve araştırma yaparak Ar-Ge gücünü yeni eğilimlere göre şekillendiren Unify, teknolojinin gelecekte iş hayatını nasıl değiştireceğini gözler önüne sermek için yaptırdığı araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Censuswide ile koordineli gerçekleştirilen araştırmaya katılanların yüzde 65’i yaptıkları işin 5 yıl içinde aynı kalmayacağını, teknoloji dönüşümü ile kesinlikle değişime uğrayacağını ifade ediyor. Katılımcıların yüzde 35’i mevcut rollerini sürdüremeyeceğini düşünüyor. Sonuçlarda çalışma şekillerinin ve yapılan işlerin gelişen teknoloji ve iş yapma beklentileri ile değişime uğrayacağı net bir şekilde belirtiliyor. Araştırma, her yerden ve her zaman ulaşılabilir olma avantajı sağlayan teknolojiler sayesinde iş süreçlerinin radikal şekilde farklılaşacağını ortaya koyuyor.

Klasik Mesai Dönemi Bitiyor, Çalışanlar Yeniliklere Açık İşletmeleri Tercih Ediyor

Katılımcıların yüzde 69’u istenilen yerden çalışabilme esnekliğinin önemine değinerek geçmişe oranla fiziksel ofis ihtiyacının artık gerekli bir ihtiyaç olmadığını belirtiyor. Araştırmaya katılanların yüzde 20’si mesailerinin yüzde 50’den fazlasını ofis dışında geçirdiklerini söylerken, yüzde 27’si ofis dışındaki çalışma saatlerinin yüzde 50 oranında olmasını istiyor. Araştırmaya katılanların yüzde 53’ü ise serbest çalışma modelini tercih ettiklerini belirtirken, çalışmak istedikleri işyerlerinin yeniliklere açık olmasını istiyor.

İş Dünyası Mobiliteye ve Esnek Çalışma Saatlerine Doğru Evriliyor

Mobil çalışma eğilimin giderek arttığı günümüzde kurumlar ve çalışanlar, kendilerini rahat hissettirecek ve özgür kılacak iletişim kanallarını tercih ediyor.

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

5 Temmuz 2016 Salı

Girişimleriniz Rölantide, Sevdikleriniz Ön Planda Olsun, Hayırlı Bayramlar!

Yaptığı girişimler / çalışmalar / üretimler / tüketimler ile, aldığı kararlar ile ülkemize (yerli tüm zenginliklerimize) değer katan girişimcilerimizin, sanayicilerimizin, yatırımcılarımızın, devlet yetkililerimizin, Ülkemiz Girişimcilik Ekosistemindeki herkesin, kısacası tüm okurlarımızın Mübarek Ramazan Bayramını en içten dileklerimizle tebrik ediyoruz.

Bayramdan sonra da haberlerimizle yine karşınızda olmaya tüm heyecanımızla devam edeceğiz.

İş modeli gereği bayram boyunca çalışmak durumunda olup hayatımızı kolaylaştıran herkese teşekkür ediyor, çalışmak zorunda olmayan tüm girişimcilerimize "bayram boyunca girişimleriniz rölantide; büyükleriniz, aileniz ve sevdikleriniz ön planda olsun" diyoruz. Hayırlı Bayramlar!

2 Temmuz 2016 Cumartesi

2016 Yükselen Küresel Yıldızlar Listesinde Başarılı 5 Türk Firması Yerini Aldı!

The Boston Consulting Group (BCG), ‘2016 Yükselen Küresel Yıldızlar’ listesini açıkladı. Listedeki Türk şirketi sayısı beşe çıkarken; Pegasus Hava Yolları "yükselen yıldız" olarak kabul gören son Türk markası oldu ve daha önce listeye girmiş olan Koç Holding, Sabancı Holding, Türk Hava Yolları ve Yıldız Holding ile birlikte listedeki yerini aldı.

Makro ekonomik büyümenin yavaşlaması, emtia ve para birimlerinin değer kaybetmesi, hisse senetleri piyasasının çökmesi ve jeopolitik risklerin artmasına rağmen, gelişmekte olan piyasa ekonomilerindeki başarılı firmalar hala hızlı bir şekilde büyüyor ve dünyaya açılıyor. Dünyanın lider yönetim danışmanlığı firmalarından The Boston Consulting Group (BCG) tarafından bu yıl 7.'si yayınlanan "Global Challengers – 2016 Yükselen Küresel Yıldızlar" raporu, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelerden gelen ve "küresel liderliğe" oynayan 100 büyük firmayı açıkladı.

Listedeki Türk şirketi sayısı beşe çıkarken, "yükselen yıldız" olarak kabul gören son "Türk markası" Pegasus Hava Yolları oldu ve daha önce listeye girmiş olan Koç Holding, Sabancı Holding, Türk Hava Yolları ve Yıldız Holding ile birlikte listedeki yerini aldı.

Yükselen Küresel Yıldızlar listesindeki 100 şirket toplam 20 ülkeden geliyor. Bu yıl listeye yeni giren şirket sayısı 15 olurken; en fazla yeni giriş 3'er şirketle Filipinler ve Çin'den gerçekleşti. Bu ülkeleri 2 şirketle Peru ve 1'er şirketle Türkiye, Brezilya, Hindistan, Meksika, Malezya, Güney Afrika, Peru ve Fas izliyor.

Rapor, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinden gelen ve küreselde rakiplerine meydan okuyan bu şirketlerin yükselişini 10 yılı aşkın bir süredir takip edildiğini ifade ederken, yükselen küresel yıldızların, gelişmekte olan piyasalardaki çoğu şirketin arasından ön plana çıktığını; ekonomik belirsizliklere rağmen özgüven ve azimle ilerlediklerini belirtiyor.

Son 10 yılda yükselen küresel yıldızlar başarılı ve güçlüklere karşı da daha dirençli oldular. Bu şirketler ölçek olarak büyüdü ve hissedarlarına gelişmiş piyasalardaki emsallerinden 5 kat daha fazla sermayedar geri dönüşü sağladı.

Raporda yer alan diğer bulgulardan satırbaşları ise şöyle:

2009'dan 2014’ün sonuna kadar, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin başarılı firmaları, gelişmiş piyasalardaki emsallerine oranla üç kat daha hızlı büyüdüEv aletleri, inşaat-mühendislik, endüstri, gayrimenkul gibi çeşitli sektörlerde, gelişmekte olan piyasa ekonomileri firmalarının küresel pazar payı %40'ı aştıGelişmekte olan pazarlardaki hızlı değişim ve büyümeye gelince, BCG 44 ülkeden yaklaşık 1500 ekstra "şampiyon" firma belirledi. Bu şirketler, yükselen küresel yıldızlara oranla daha küçük olsalar bile, daha kârlılar ve daha hızlı büyümekteler. 2005'ten 2014'ün sonuna kadar bu şirketlerin yıllık büyüme ortalaması %18 iken, ortalama FVÖK payı %20 seviyesinde gerçekleşti. Bu şirketler 2014'te küresel GSYİH'nin %6'sına denk gelir elde ettiler.

Önceki yıllarda yayınlanan raporlarda olduğu gibi, bu yıl da daha önceden “yükselen küresel yıldız” olarak değerlendirilen bir grup şirket bu sene "mezun" olarak açıklandı. Mezun şirketlerin artık gelişmiş piyasalardaki uluslararası şirketlerden ayırt edilemeyecek noktada olduğu belirtiliyor. Bu şirketler arasında América Móvil (Meksika), Gazprom (Rusya), Hindalco (Hindistan), JBS (Brezilya), Johnson Electric (Çin), Tata Consultancy Services (Hindistan) ve Tata Motors (Hindistan) yer aldı. BCG’nin 2016 raporunda toplamda 19 mezun şirket yer alıyor.

BCG Türkiye Genel Müdürü ve Kıdemli Yönetici Ortağı Burak Tansan, ileriye yönelik olarak Türkiye için beklentisini şu şekilde dile getiriyor: “Her geçen sene Yükselen Küresel Yıldızlar sıralamasına Türkiye'den yeni şirketler katılıyor, bu da bizi çok mutlu ediyor. Türkiye'deki şirketlerin potansiyelinin çok daha fazla olduğunu düşünüyoruz. Önümüzdeki senelerde cesaretle hareket edebilen, gerektiğinde şirket satın alması ve ortaklık yollarına açık olan şirketlerin önemli başarılarına tanıklık ediyor olacağız. Türkiye büyük ve önemli bir pazar, lakin şirketlere tavsiyemiz sadece Türkiye'nin çekiciliği ile yetinmemeleri, daha iddialı ve stratejik düşünerek küresel pazarlarda hak ettikleri yerlerini almaları.”

Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.